Uzun yolculuğumuzun ilk durağı: Paris

Birtakım Paris tecrübeleri

Selam Ben Onur,

Ben burada size Paris güzellemeleri yapmayacağım, onu baştan belirteyim. İşin aslı Paris’in güzel bir tarafını göremedim pek. Hatta Paris’i öyle bir dönemde (bkz. Sarı Yelekliler Hareketi) ziyaret ettik ki şehir kendini yeni toparlamıştı. Hatta şehrin çeşitli caddelerinde dükkanların zarar gören camlarını görebiliyorduk.

Yolculuğumuza başlarken imdadımıza yine Ryanair yetişti tabii. Porto’dan Paris’e kısa bir uçuşla vardık ama indiğimiz yer pek Paris değildi sanki?

Meşhur Paris Beauvais Havaalanı

Paris’in ana havaalanı Beauvais değil tabii ki. Şehrin ana havaalanı merkeze 25 km uzaklıkta bulunan Paris-Charles de Gaulle. Biz tabii ki ana havaalanı yerine, merkeze 80 km uzaklıkta bulunan Beauvais’a uçtuk. Ne yapalım yani, Ryanair buna gidiyordu biz de buraya indik. İndik inmesine de kendimizi nerede bulduğumuza şaşırdık kaldık. Eskişehir kırsalı desen inanırlar yani o derece. Biletleri almadan önce araştırmıştık tabii havaalanını. Uçak biletlerini alırken şehre gitmenin tek yolunun (hiç abartmıyorum gerçekten tek yol, şahsi araç ile yolunuza devam edecekseniz başka tabii) shuttle olduğunu öğrendiğimiz için ona da biletimizi aldık. Shuttle için ödediğimiz euro’cuklar uçak biletinden fazlaydı maalesef. Sizin uçağa verecek biraz daha paranız varsa doğru dürüst bir yerde olan ana havaalanına bilet alabilirsiniz. Bir de Paris Orly ve Paris Vatry havaalanları var ki onları hiç anmayalım, tadımız daha fazla kaçmasın.

IMG_20181219_072905

Paris’te Şehir içi Ulaşım

Hazır ulaşımdan konu açılmışken tek ihtiyacınız olan şeyden bahsedelim: 10’lu bilet!

15 euro’ya (19 Aralık 2018 itibarıyla ücret bu şekildeydi en azından) alabileceğiniz bu biletlerle metro, otobüs ve bazı RER tren hatlarını (1. bölge) dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Tabii metro birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi bölgelere ayrılıyor. Paris’in en dış bölgelerinden biri olan 3. bölgeyi bu bileti kullanarak gidemezsiniz. Tabii siz yine de elinizdeki bilet parçasına güvenin. Benim ziyaretimin zamanında bu şekildeydi. Otobüs için herhangi bir mesafe kısıtlaması yok, dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Ancak dikkat etmeniz gereken bir iki ufak nokta var ki halihazırda Avrupa’da toplu taşıma kullandıysanız bunları biliyorsunuzdur zaten. Biletlerinizi yolculuk boyunca üzerinizde bulundurmanız gerekiyor. Biletinizi kontrol etmek isteyen görevliler olabilir. Bu kontrolden geçemezseniz (yanlış bilet, kaçak yolculuk) güzel bir ceza ödeyeceksiniz. Zaten metroda turnikeleri biletsiz geçebileceğinizi çok sanmıyorum.

Paris Metrosu

Hazır metro demişken biraz ayrıntıya girmek istiyorum çünkü aman Allah’ım o ne güzel metro ağıdır ya. Paris’te 16 metro hattı bulunuyor. İstasyonlar o kadar güzel planlanmış ki anlatamam. Neredeyse bütün duraklar bir diğer metroya bağlı. Uzun süre gün yüzü görmeden şehrin bir ucundan diğerine gitmek mümkün. Ayrıca bazı metro istasyonlarından trene aktarma yapmak da mümkün. Daha önce bahsettiğim o biletlerle bu aktarmalar sayesinde yalnızca bir bilet kullanarak uzun bir seyahat gerçekleştirebilirsiniz. Avrupa’da birkaç şehirde metro kullandım ama Paris’teki kadar işlevsel olanını görmedim. Ayrıca sağda solda Paris metrosunu son derece kötü bir koku ve rutubet esir almış diye duymuştum ancak o kadar abartılacak bir durum yok. Benzer durum İstanbul metrosunda da var ne yani 🙂

metro
Paris metrosunun ufak bir kısmı

Demirden Kule

Shuttle ile şehre yaklaşırken Eiffel’i uzaktan görmek iç ısıtan bir durum gerçekten. Gerçi o, otobüste ayağıma sıcak hava üfleyen ısıtma sistemi de olabilir, tam karar veremedim şimdi. Shuttle sizi Gare du Nord’da indiriyor. Üzerimizde tatlı bir yorgunluk olduğu için yakınlarda bulunan bir alışveriş merkezine girip bir soluklanmak istedik. İlginç bir şekilde Avrupa turumuzda kendine sağlam bir yer bulan Starbucks’ı aradı gözlerimiz. 7 kişi geziyoruz ancak herkes kahve almıyordu tabii. Hele grupta bir arkadaş vardı kahve içmeyi sevmeyen, kendisine çok anlam veremedim. Kahve sevmeyen insan mı varmış ya? Neyse, kısaca bu gruptan birisi kahve alıp yarım düzine insanın telefonlarını şarj etmesini, dinlenmesini; bırak dinlenmeyi uyumasını bile sağlıyordu. Ben öyle sabahlar bilirim ki 06.30’da açılan Starbucks sayesinde uykumuzu aldığımız günler olmuştur.

IMG_20181220_143524
Louvre

Kendimizi toparladıktan sonra konaklayacağımız eve yürüdük. Burada yaptığımız bir hatadan bahsetmek lazım. Tam olarak hata değil tabii ama yine de değinmeden geçmeyeyim. Kalabalık olduğumuz için hostel yerine ev kiralayıp konaklama işini ucuza getirmeyi amaçlamıştım ancak aynı paraya denk geliyor aşağı yukarı. Tabii ki ev fikri oldukça hoş ancak evin konumu, banyo paylaşım durumu gibi şeyleri göz ardı etmemek lazım. 7 kişinin sırayla bir banyoda duş sırası beklemesi çok hoş bir durum değil tabii ama güldük eğlendik, orası ayrı.

IMG_20181219_143948
Hücre evi değil, Paris’teki evimiz…

Portekiz’deyken bir arkadaş ‘Paris’e gidin, demir kuleyi falan görürsünüz.’ demişti. İlk önce bir afallamıştım ama Paris’teyken ilk durağımız olan Eiffel Kulesi’ni yakından gördükten sonra ne kadar haklı olduğunu anladım. Mimari açıdan başarılı bir yapı olabilir ama hiçbir büyüsü yok yahu. Gerçekten demirden bir kule. Gerçi beklenti ne olmalı onu da bilmiyorum. Daha önce de dediğim gibi şehrin birçok yerinden Eiffel’i görmek hoş bir olay. Örneğin sabah balkona çıkıp Eiffel ile güne başlama fikri çok klişe ve itici gelebilir ama güzel olurdu. Ha bir de güneş battıktan sonra ışıklarla süslenen Eiffel’in hakkını vermek lazım bak, o epey bir gösterişli duruyor.

IMG_20181220_205537
Demir Kule (ışıklıyken)

 

Montmartre Tepesi

Ne yalan söyleyeyim Paris için gezi planı yapmamıştım. Şuraya gideriz, bak burada şu varmış, aman onu yemeden dönmeyelim gibi heyecanlara kapılmadım. İşte Eiffel’i görürüz, Louvre’a bakarız bir de Notre Dame’ın önünden geçtik mi tamamdır diye düşünmüştüm. Bir de işte onca yürüyüşten sonra harap ve bitap hale geldiğimiz ve yorgunluğumuzu Starbucks’ta attığımız o kısa vakitlerde (kısa dediğime bakmayın, uyuyorduk resmen) şehir hakkında ne öğrensek kar diye düşündük. Gezerken de karar verebilirdik nereye gideceğimizi değil mi? İşte bir arkadaştan gelen Montmartre önerisini de geri çeviremezdik ki Paris’te en çok burayı gezerken keyif aldım.

IMG_5232
Montmartre Sokakları

Efendim burası Paris’in kuzeyinde bulunan ve geçmişten bugüne sanatçıların yaşamak için seçtiği; şehrin geri kalanının normal hayatından biraz daha aykırı bir yaşama sahip diyebileceğimiz bir yerleşim bölgesi. Sanatçıların burada ikamet etmeye devam etmesi dışındaki söylediklerim artık geçerli değil zira bahsettiğim dönem Paris’in aşırı muhafazakâr olduğu dönemler. Tabii şehir merkezinden uzak olduğu için görece daha ucuz olduğu için sanatçıların tercih ettiği bir bölge olmuş. Bu sebepledir ki kendine özgü harika bir havası var buranın.

Metrodan inip yürümeye başladığınızda gözünüze çarpan kubbeli yapıya doğru gitmemek işten bile değil. Bu görkemli yapının adı Sacré-cœur Bazilikası. Diğer Hristiyan ibadethanelerinden biraz farklı olan mimarisi ile bir camiyi andıran bu bazilika ile ilgili yeterli tarihi bilgiye sahip olmamakla birlikte, buraya gelirken yaşadığım bir anıyı sizlerle paylaşmak isterim efendim. Paris’e geldiğinizde sokaklarda hediyelik eşya satan bir sürü zenci (evet zenci ırkçı bir kelime değil) ile karşılaşacaksınız. Aslında çoğu kendi halinde ekmeğinin peşinde ancak bazıları var ki aman aman… Sacré-cœur’a doğru merdivenleri çıkarken turistleri karşılayan bir grup zenci ile karşılaştık. Ben biraz geriden yürüyordum o yüzden olaya sonradan müdahil oldum. Buradaki zenci arkadaşlar önce güzelce sizi selamlıyor, halinizi hatırınızı soruyor. Ne kadar da güzel öyle değil mi? Maalesef değil.

IMG_5216
Sacré-cœur Bazilikası

Onlar hakkında olumlu düşüncelere kapıldığınız andan sonra plastik bir bileklik tutuşturuyorlar size. Hem de öyle ustaca ve hızlı yapıyorlar bu işlemi ki ne olduğunu anlamıyorsunuz bile. Hediyem olsun gibi bir şeyler dedikten sonra bu hediyenin ardından bir şeyler isteneceğini anlıyorsunuz o bakışlardan. ‘Yok istemiyorum çıkarır mısın?’ dedikten sonra sohbetin tonu bir anda değişti, ‘I respect you, you have to respect me!’ tarzında aşırı gerilim yaratan bir cevap alıyorsunuz. Şöyle önüme bir bakış atıp gözüm arkadaşlarımı arıyor. Grubun çoğu bunu atlatmış ancak bir arkadaşımız hariç: Burak. Zencilerin bu tutumundan hızlıca kurtulmak için para vermeyi düşünmüş olacak ki cüzdanına davrandı ama uzattığı 20 euro’nun bozularak üstünün geri kalanına kavuşacağını zannederken maalesef olaylar öyle gelişmedi. Uzun uğraşlar sonucu bileğimdeki şeyi çözdürüp para vermeden aralarından sıyrılıp Burak’a arka çıkmak için yanına gittim. Aralarındaki tartışmanın içeriğini bilmiyordum tabii, ‘Gel gel!’ diye çağırdım onu yanıma. Ancak paranın yalnızca 10 euro’sunu geri alıp yanıma geldi. Ben tabii para verdiğini bilmiyordum, bir kötü oldum. Tartışmayı biraz daha uzatıp paranın geri kalanını da alabilirim diye düşünüyordu ama pek de öyle görünmüyordu. Bir çeşit gaspa uğramıştık ama tam da gasp değil gibiydi. Suratlar hafiften düştü, yola devam edildi.

IMG_20181220_165243
Notre Dame Katedrali (yangından önce)

Tepenin Ressamları

Yaşadığımız bu tatsız durumdan sonra keyiflerin yerine gelmesi kolay görünmüyordu doğal olarak. Ancak değerli vaktimizi somurtarak geçirmenin israf olacağı kanaatinde hemfikir olduktan sonra Place du Tertre Meydanı’na doğru yola koyulduk. Etrafını güzelim binaların çevrelediği meydanın ortasında tuvalleri ile bekleyen ressamlar ve karikatüristler vardı burada. Tabii epey bir eser de satılmayı bekliyordu ressamların önünde. Etraftaki kafe ve restoranlar çok güzel görünüyordu ama cebimizdeki paranın buralarda oturmaya müsaade etmeyeceği gerçeği hafiften yürek burkan cinstendi.

IMG_5229
Place du Tertre Meydanı

Bu sırada ressamlardan biri yanımıza gelip sohbet başlattı ve konuşmayı ‘Harika bir çiftsiniz, sizi çizmeme ne dersiniz?’ gibi bir yere bağladı. Ressam çift olmadığımızı öğrendikten sonra ben ‘Neden hanımefendiyi tek çizmiyorsunuz, çok güzel.’ gibi bir teklifle ressamı arkadaşa musallat etme girişiminde bulunup biraz eğlendim. Montmartre Tepesi neden Caddebostan sahildeki para isteyen çingenelerle dolu çok anlam veremedik tabii.

Biraz uzunca bir yazı olmuş bu sefer, size Paris’ten fotoğraflarla veda ediyorum. Görüşmek üzere.

IMG_20181220_112254
Montmartre’nin güzel hediyelik eşyaları
IMG_20181220_122815
Louvre’un içinden

IMG_20181219_165139IMG_20181219_165417